Page 26 - Yıldız'da Yaşam Sayı-7
P. 26
KONUK
Bilardonun efendisi
Bilardo denince çoğumuzun aklına gelen ilk isim o şüphesiz. İlk dünya şampiyonluğunu 1994’te kazanan, dünya çapında Mr. Magic diye tanınan, özel vuruş teknikleriyle bilardo literatürüne adını yazdıran ve yedi yıllık aradan sonra yeniden döndüğü bilardoda dünya klasmanında dördüncü sıraya yerleşen Semih Saygıner...
24
Hikayesi neredeyse 40 yıl öncesine dayanan bir üstatla, Semih Saygıner’le Bahçelievler’de- ki Max Bilardo Kulübü’nde buluşuyoruz ve onu bilardonun efendisi yapan serüvenini dinlemek üzere 1980’lere uzanıyoruz. 16 yaşındayken bir arkadaşı sayesinde tanışmış bilardoyla. Sonrasında tam kendisine göre olduğunu düşünerek oynamaya başlamış. Ardından İstanbul’daki şampiyonaya katılıp henüz 17 yaşındayken birinci olması, bilardo- nun yurt dışında spor olduğunu öğrenmesi, resmi Türkiye şampiyonu olması, o zaman bu sporun duayeni olan Bora Karatay’ı yenmesi, 1988’de yurt dışında bir turnuvaya katılıp yenilmesi, kendi kendine İngilizce öğrenmesi, yurt dışındaki turnuvalar için para biriktirmek üzere bilardo kursları vermesi, bilardoya dair araştırmalar ve okumalar yapması gelmiş. 1990’da aldığı yenilgi ise onun için bir ders olmuş. Bilardonun ikonik ismi Raymond Colemans’a heyecandan son sette yenilme- sinin ardından Berlin’de oynanan ve tele- vizyonlarda canlı yayınlanan maçta dünya
klasmanının bir numarası Colemans’ı set dahi vermeden yenince bir anda hem onun için hem de Türkiye’de bilardoya bakış değişmiş. Serüveninin geri kalanını Semih Saygıner’den dinliyoruz...
Colemans’la oynadığınız maçı aldıktan sonra bir anda herkesin tanıdığı biri haline geldiniz...
Yolda gören tanıyor, kızlar el sallıyor... Tuhaf bir durumdu yani. Sonra röportajlar, talk show’lara çağrılmalar... Bilardoyu anlatmaya başladım. 1993’te Türkiye’de oynanan bir turnuvada çok başarılı performans sergiledim. Bir firmanın sponsor olmasıyla Japonya’ya ve başka ülkelere gittim, dünya üçüncülüğüne kadar yükseldim. 1994’te dünya kupasını ka- zandım. O dönemde federasyon teknik olarak kurulmuştu ama faaliyeti göstermiyordu. Bu şampiyonlukla Türkiye’de bilardo, özellikle üç bant gündeme oturdu. Yavaş yavaş federas- yon faaliyete geçti, biz de federasyonla yurt dışında ülkemizi temsil ettik, başarılar kazan-
dık. Ardından Tayfun Taşdemir, Adnan Yüksel, Murat Naci Çoklu, Lütfi Çenet, Yılmaz Özcan da başarılar kazandı.
Bununla birlikte Türkiye’de bilardo popü- ler bir spor haline geldi diyebilir miyiz? Öyle bir dönemdi ki uluslararası arenada üç bant branşında başarılı olmak bir ütopyaydı. Hani imkansız, biri yapana kadardır ya... Öyle olunca, “Ben de yaparım.” diye düşünen bir jenerasyon geldi. Böyle bir örnek olmasaydı önlerinde belki de hiç inanmayacaklardı. Halbuki denemeden bilemezsin. Bana diyorlar ki,“Semih Bey, ben deniyorum, olmuyor.”Ya ben kaç senedir deniyorum; olmuyor, olmu- yor. Yapamadım demiyor bir de deniyorum; olmuyor, diyor.
Ya işin yetenek kısmı?
Evet, sadece çalışmayla olacak iş değil ama yetenek tek başına o kadar ham bir şey ki. Mesela benimle aynı yeteneğe sahip biri aldığım dereceye belki benden bir sene sonra